Bir kebapçıda buluşmamız sizce de manidar olmadı mı?
İkinci Bahar’dan sonra mı? (Gülüyor) Burası benim çok sevdiğim bir dükkan ondan.
Kasap rolü oynamıştınız o dizide. Etle aşinalığınız var mıydı hep?
Her Türk kadını kadardı. Evinde yemek pişen, mutfağa düşkün her Türk kadını
kadar ilgim vardı o kadar.
Niye özellikle kasap rolü?
Sonradan, 15. bölümde giren bir karakterdi. Kocası kasaptı aslında, onun
rolü biraz eriyince memleketten karısını getirdiler. Karısı olarak da ben
geldim.
Kasaplık çok kadınlara
atfedilen bir meslek değil halbuki.
Benim ailem Kafkasyalı. Çerkez yani.
Anadolu’da, benim bildiğim, çocukluğumun geçtiği o bölgelerde erkekler işlemez
eti, kadınlar işler. Erkekler sadece kesimle uğraşırlar. Geri kalan, bütün bir
hayvanı oturup işleyip, parçalarına ayırmak kadınların işidir. Annem, benim
diyen kasaptan iyi et işlerdi. Mesela but alınır eve, annem o buttan kendi
antrikotundan kıymasına, kuşbaşına kadar kendisi ayırırdı. Dolayısıyla gözümü
açtığımdan beri et ve et mamullerinin nasıl işlendiğini görürüm ama merak edip
yapmadım.
Büyürken de kızlarla fazla arkadaş olmazmışsınız…
Çok sokakta, çok erkekle geçti… Abimle ve amcamla büyüdüm ben. Amcam sekiz,
abim beş yaş büyüktü. Beraber büyüdük gibi. Ve onların arkadaşları sonradan
benim de arkadaşlarım oldu. İlk başta beni arkadaş olarak kabul etmediler
tabii. Abimin kovboyculuk oynadığı takımda ben de oynayacağım deyince mahsustan
oynatıyorlardı. Sonra oradaki cevvaliyetimi görüp onların kovboy takımlarına
girip, ciddi ciddi çatışarak oynuyordum.
Erkeklerin arasında büyümeniz şimdi bir kadın düşmanlığına
dönüştü mü?
Hayır, hiç öyle bir düşmanlık yok. Ama erkeklerle her zaman daha rahat
iletişim kurmuşumdur. Belki de daha oyunsuz oluyor. Erkeklerle ilişkide iktidar
mücadelesi yok çünkü. Aşk girmedikçe hep çok barışık. Hep emniyetli ve iyi
gelmiştir erkek dünyası. Belki de onlarla büyüdüm, omuz omuza çalıştım diye.
Ama hiçbir zaman kadın olarak erkekler tarafından ezilmedim. Kadın dünyası daha
tedirgin edicidir.
Kadınlarla iyi arkadaş olmak belli eşikleri aştıktan sonra mı mümkün oluyor acaba?
O cimcime kız çocuk dünyasının içinde kendime pek yer bulamadım. Hani
vardır ya, bir odaya koyarlar önüne de bir sepet dolusu oyuncak döküp kendi
yaşıtındaki kızlarla “Hadi kaynaşın oynaşın” derler. Hiç o dünyayla bir alakam
olmadı. Merak da etmedim. Sokaktaki beş taş oynayan, topaç çeviren benim için
daha cazip geldi.
Kavga peki?
Çok kavgacı değildim ama kavgadan da korkmadım. Erkek arkadaşlarımla
didişmeyi biliyordum. Bir de en kötü şartlarda kadın bir oğlanın kolunu
yakalar, ısırır ve canını yakar yani. Erkekler de şaşkınlıkla bakar, eyvah
şimdi ne yapacağım diye.
Şimdi bebeklerim olsaydı, diyor musunuz?
Hiç yoktur bende. Hani o bir yanım çocuk kaldı hali vardır ya, arabalarında
bebekler sallandırırlar, yatakların üzerinde bebekleri ve oyuncak hayvanları
vardır. Hiç öyle bir dünyam olmadı. İlk bebeğim ilkokul üçteyken oldu. Babam
Kıbrıs’taydı ve yürüyen bir bebek getirmişti bana. Adını da Suzi koymuştum.
Arkasından kurulunca yürüyordu. Onun yürümesi, mahalledeki çocukları çağırıp
gırgır geçmemiz için eğlenceydi. Sonra da bitti ve kaldırıldı.
Ne de olsa erkek merkezli bir dizi olan
Asmalı Konak’ı yazmaya, o feodal yapıyı anlatmaya erkek dünyasında büyümenin
faydası oldu mu?
Biliyorum o dünyayı. Tabii ki bunlar benim hayatımdan birebir uyarlanmış
değil. Ama çocukluğumda öyle kalabalık aileler ve hiyerarşi içinde bulundum
ben; memlekete gittiğimde. O ailelerde bir hiyerarşik düzen vardır. Erkek
çocuklar, kız çocuklar, yakın akrabalar, bir dış çember olarak biraz daha uzak
akrabalar, çok sayıda da personel vardır evin içinde yaşayan. Bir kalabalık
içinde büyüdük. Bir de çocukluğumun bir kısmı İskenderun’da geçti. Antep’te,
Adana’da da akrabalarımız vardı. Onların o konak evlerine gittiğimizde,
gerçekten de o taş avluları, o hiyerarşik yapıyı çok net hatırlıyorum ve
masalsı geliyor.
"...Erkeklerle ilişkide iktidar mücadelesi yok çünkü. Aşk girmedikçe hep çok barışık. Hep emniyetli ve iyi gelmiştir erkek dünyası..."
YanıtlaSilGüzel demiş ablamız.