9 Nisan 2012 Pazartesi

Meral için

2003 olmalı. O zamanlar Etiler'de oturuyordu. Uzun bir New York seyahatinden döner dönmez evine yakın bir kebapçıda buluşmuştuk. Ben farkında değildim, Asmalı Konak fenomen olmuş meğerse. Bana o diziyi anlatmaya başladı, ama ben kendisini merak ediyordum. Onu en son epey bir zaman önce Figen Batur'un organize ettiği bir öğle yemeğinde görmüştüm; ne garip o gün de ölüm konuşmuştuk masada, bir intiharı, o intiharın geride bıraktığı insanları. Bugün eski defterlerden Meral Okay'dan bana kalanlara şöyle bir baktım.


Bir kebapçıda buluşmamız sizce de manidar olmadı mı?
İkinci Bahar’dan sonra mı? (Gülüyor) Burası benim çok sevdiğim bir dükkan ondan.

Kasap rolü oynamıştınız o dizide. Etle aşinalığınız var mıydı hep?
Her Türk kadını kadardı. Evinde yemek pişen, mutfağa düşkün her Türk kadını kadar ilgim vardı o kadar.

Niye özellikle kasap rolü?
Sonradan, 15. bölümde giren bir karakterdi. Kocası kasaptı aslında, onun rolü biraz eriyince memleketten karısını getirdiler. Karısı olarak da ben geldim.

Kasaplık çok kadınlara atfedilen bir meslek değil halbuki.
Benim ailem Kafkasyalı. Çerkez yani. Anadolu’da, benim bildiğim, çocukluğumun geçtiği o bölgelerde erkekler işlemez eti, kadınlar işler. Erkekler sadece kesimle uğraşırlar. Geri kalan, bütün bir hayvanı oturup işleyip, parçalarına ayırmak kadınların işidir. Annem, benim diyen kasaptan iyi et işlerdi. Mesela but alınır eve, annem o buttan kendi antrikotundan kıymasına, kuşbaşına kadar kendisi ayırırdı. Dolayısıyla gözümü açtığımdan beri et ve et mamullerinin nasıl işlendiğini görürüm ama merak edip yapmadım.

Büyürken de kızlarla fazla arkadaş olmazmışsınız…
Çok sokakta, çok erkekle geçti… Abimle ve amcamla büyüdüm ben. Amcam sekiz, abim beş yaş büyüktü. Beraber büyüdük gibi. Ve onların arkadaşları sonradan benim de arkadaşlarım oldu. İlk başta beni arkadaş olarak kabul etmediler tabii. Abimin kovboyculuk oynadığı takımda ben de oynayacağım deyince mahsustan oynatıyorlardı. Sonra oradaki cevvaliyetimi görüp onların kovboy takımlarına girip, ciddi ciddi çatışarak oynuyordum.

Erkeklerin arasında büyümeniz şimdi bir kadın düşmanlığına dönüştü mü?
Hayır, hiç öyle bir düşmanlık yok. Ama erkeklerle her zaman daha rahat iletişim kurmuşumdur. Belki de daha oyunsuz oluyor. Erkeklerle ilişkide iktidar mücadelesi yok çünkü. Aşk girmedikçe hep çok barışık. Hep emniyetli ve iyi gelmiştir erkek dünyası. Belki de onlarla büyüdüm, omuz omuza çalıştım diye. Ama hiçbir zaman kadın olarak erkekler tarafından ezilmedim. Kadın dünyası daha tedirgin edicidir.

Kadınlarla iyi arkadaş olmak belli eşikleri aştıktan sonra mı mümkün oluyor acaba?
O cimcime kız çocuk dünyasının içinde kendime pek yer bulamadım. Hani vardır ya, bir odaya koyarlar önüne de bir sepet dolusu oyuncak döküp kendi yaşıtındaki kızlarla “Hadi kaynaşın oynaşın” derler. Hiç o dünyayla bir alakam olmadı. Merak da etmedim. Sokaktaki beş taş oynayan, topaç çeviren benim için daha cazip geldi.

Kavga peki?
Çok kavgacı değildim ama kavgadan da korkmadım. Erkek arkadaşlarımla didişmeyi biliyordum. Bir de en kötü şartlarda kadın bir oğlanın kolunu yakalar, ısırır ve canını yakar yani. Erkekler de şaşkınlıkla bakar, eyvah şimdi ne yapacağım diye.

Şimdi bebeklerim olsaydı, diyor musunuz?
Hiç yoktur bende. Hani o bir yanım çocuk kaldı hali vardır ya, arabalarında bebekler sallandırırlar, yatakların üzerinde bebekleri ve oyuncak hayvanları vardır. Hiç öyle bir dünyam olmadı. İlk bebeğim ilkokul üçteyken oldu. Babam Kıbrıs’taydı ve yürüyen bir bebek getirmişti bana. Adını da Suzi koymuştum. Arkasından kurulunca yürüyordu. Onun yürümesi, mahalledeki çocukları çağırıp gırgır geçmemiz için eğlenceydi. Sonra da bitti ve kaldırıldı.

Ne de olsa erkek merkezli bir dizi olan Asmalı Konak’ı yazmaya, o feodal yapıyı anlatmaya erkek dünyasında büyümenin faydası oldu mu?
Biliyorum o dünyayı. Tabii ki bunlar benim hayatımdan birebir uyarlanmış değil. Ama çocukluğumda öyle kalabalık aileler ve hiyerarşi içinde bulundum ben; memlekete gittiğimde. O ailelerde bir hiyerarşik düzen vardır. Erkek çocuklar, kız çocuklar, yakın akrabalar, bir dış çember olarak biraz daha uzak akrabalar, çok sayıda da personel vardır evin içinde yaşayan. Bir kalabalık içinde büyüdük. Bir de çocukluğumun bir kısmı İskenderun’da geçti. Antep’te, Adana’da da akrabalarımız vardı. Onların o konak evlerine gittiğimizde, gerçekten de o taş avluları, o hiyerarşik yapıyı çok net hatırlıyorum ve masalsı geliyor.

1 yorum:

  1. "...Erkeklerle ilişkide iktidar mücadelesi yok çünkü. Aşk girmedikçe hep çok barışık. Hep emniyetli ve iyi gelmiştir erkek dünyası..."

    Güzel demiş ablamız.

    YanıtlaSil