27 Mart 2012 Salı

Arda Turan poşu takmadan bu iş bitmez

Bundan birkaç sene önce İstanbul'da bir bara girmek istediğimde kapıdaki görevli boynumdaki poşuyu çıkarmamı rica etti. "Siyasal simge olarak algılanıyor" dedi, halbuki bu poşuyu siyasal simge olarak algılayacak son yerde boynuma bağlamışlardı: İstanbul'da travestilerin de şov yaptığı, sosyetin uğrak yeri popüler bir gece kulübünde. Özel olarak poşu takma meraklısı da değilim, o gece öyle kalmış işte. Batı'da 'desert scarf' adı altında Urban Outfitters'dan H&M'e pek çok mağazada satılmaya başlayan ve siyasi anlamıyla Filistin köklerinin çoktan kaybeden bu bez parçasına İstanbul'da hala siyasi anlam yüklenmesi garibime gitmişti. Aslında yedi-sekiz sene önce Kopenhag'da bir gece kulübünde gençlerin boyununda görünce de ufak bir şaşkınlık yaşamış, ama sonradan alışmıştım.

Üniversite öğrencisi Cihan Kırmızıgül'ün sadece poşu taktığı için 'şüpheli' sayılıp yok yere 25 ay hapis yattığı Türkiye'de poşu hala bir siyasal simge, hala insanları kategorize etmek için kullanıyor ama. Üstelik modası geçtikten yıllar sonra bile.

İslamcı bir arkadaşım var, kışın yeşil bir parka giyiyor . Ait olduğu mahalleden arkadaşları ona 'Kızıl İslamcı' diye isim takmış; sosyalizm nerede bu arkadaşın dünya görüşü nerede... Ama algı işte, hala parkayı solcularla özdeşleştiriyor.

Halbuki moda dünyası yıllar içinde politize olan ne varsa kendi potasında bir güzel eritmeyi çok iyi bildi: Marc Jacobs'dan Dolce&Gabbana'ya en iddialı modacılar askeri üniformaları podyumda yürüttü; Moschino silahlarla çiçekleri buluşturdu, 68'lilerin sloganlarını t-shirt'lerin üzerine yazdı. Kapitalizm simgesel olan ne varsa ticarileştirerek anlamından soyutlamayı başardı. Poşu da bundan farksız değil, gelin görün ki kafası bir başka dünyada kalmışlar için bir üniversite öğrencisini hapiste tutmaya yetiyor. Türkiye'de yargı sadece tutuklu gazeteciler için çarpık işlemiyor: Ucu dokunduğunda herkesi yakan hastalıklı bir sistem bu. Dün de böyleydi, bugün de böyle.

ABD'nin Florida eyaletinin Sanford adlı şehrinde geçenlerde 17 yaşında bir genç vurularak hayatını kaybetti. Trayvon Martin'in üzerinden çıkan suç aletleri: Gökkuşağı rengindeki şeker Skittles paketi, bir kutu da iced tea. Ama buna rağmen onu vuran kişi henüz cinayetle yargılanmıyor, çünkü yaptığı 'mahalleyi korumak.'

Sanford'da oturan George Zimmerman muhafazakar ve silah düşkünü eyaletin tartışmalı bir yasasına dayanarak silahını çekip genç Trayvon'ı vurdu. Zimmerman kendisini mahallenin bekçisi ilan etmiş, sokağın güvenliğinden sorumlu olduğunu düşünüyordu. Travyon da gözüne 'şüpheli' görünmüştü. Evet siyahtı, ama daha da önemlisi kapüşonlu sweat-shirt giyiyordu.

New York'taki Metropolitan Müzesi'ndeki Bizans sergisinde kapüşonun ta o yıllardan beri kullanıldığını görüyoruz; çocuk kıyafetlerinde. Wikipedia'ya göre ilk kez Ortaçağ Avrupası'nda görülmüş kapüşon, 'hoodie' olarak popüler jargona girmesi 90'lı yıllar. Amerika'da ilk 'hoodie' yani kapüşon 30'larda görünmüş. Sörfçüler, kaykaycılar, hip-hop'çular derken 90'ların sonunda Out dergisi genç gay erkeklerin gardrobunun olmazsa olmazı olarak kapüşonu kapağına taşımıştı.

Ivy League üniversitelerinin logolarından tutun da popüler markalara kadar kapüşonun girmediği yer yok. Bugün 20'li, 30'lu hatta 40'lı yaşlarında kapüşonlu sweat shirt'ü olmayan pek kimse yoktur herhalde.

Televizyon sunucusu Geraldo Rivera özellikle siyah ve Latino gençlerin kapüşon giymemeleri tehbiliyordu geçenlerde. Kötü ve yanlış algılanabilirmiş. Bu gerici sözler üzerine Amerika'nın farklı şehirlerinde binlerce insan kapüşonlu kıyafetleriyle sokaklara döküldü, genç Trayvon'ın ölümünün hesabını sorup kapüşonlarına sahip çıktı. Günlerdir Spike Lee gibi Amerikan kamuoyunun önde gelen isimleri kapüşon cinayetinin hesabını soruyor.

17 yaşındaki Amerikalı bir genç kapüşonu yüzünden öldürülüyor, Türkiye'de bir üniversite öğrencisi sadece poşu taktığı için 25 ay hapis yatıyor. Ne o tetiği çeken ne Cihan'ın hayatından 25 ay çalanlar hesap veriyor. Gericiliğin bulaşıcı olduğu, küresel olarak meşruiyet kazandığı bir dönemden geçiyoruz.

Yıllar önce bir emekli öğretmen üzerimdeki Jamaica bayrağı desenli sweat'i görüp de 'Kürtçülük propagandası' yaptığımı söyleyerek karşımda sinir krizi geçirdiğinde aklımdan 'delirmiş herhalde' deyip gülüp geçmiştim. Bugün gülüp geçemiyorum ne yazık ki, kısa süre öncesine kadar absürd diyebileceğimiz ne varsa gün geliyor gerçek oluyor Türkiye pratiğinde.

Cihan Kırmızıgül'ün poşusu yüzünden 25 ay hapis yatması bana sadece Florida'daki kapüşon cinayetini değil, bir de Türkiye'nin yakın tarihinin en karanlık cinayetlerinden birini hatırlattı: Konca Kuriş'i.

Hizbullah evlerine baskın yaparak Konca Kuriş’in izini süren polise kapıyı bir seferinde kara çarşaflı bir kadın açtı. Bu durumda memurlar evi arama gereği duymadı. Halbuki Kuriş kaçırılalı daha birkaç gün olmuştu ve her türlü ipucu çok önemliydi. “Kara çarşaflı kadınlar bu işi yapamaz” diye döndüler o evin kapısından.

Halbuki Kuriş o sırada o evde, bir başka odada bağlı tutuluyordu. Kapıyı açan çarşaflı kadın bir Hizbullah teröristiydi. Polis girip şöyle bir baksa bile cinayeti önlemiş olacaktı.


Kara çarşafa, kapüşona ya da poşuya olduğundan farklı anlam yükleyenler beyinlerinde hep bir düşman algısı, bir 'öteki' tehlikesiyle yaşıyorlar. Bu paranoya zarar verici boyutlara ulaşırken algıyı sıfırlamak için hala hiçbir adım atılmıyor. Cihan'ın arkadaşları mahkeme salonuna gidiyor, Galatasaray Üniversitesi'nden bir avuç öğrenci poşu takıyor, arkadaşlarına destek veriyor ama bunun topluma yayıldığını görmüyoruz. Öte yandan Hrant Dink cinayetinin simgesi 'beyaz bere' hızla milliyetçi gençler arasında yayılıyor, hatta bu cinayette ihmali olduğu ayyuka çıkan polis bile kışlık üniformasında beyaz bere takmaktan çekinmiyor.

Florida'daki cinayetten sonra kapüşonunu takan sadece sıradan insanlar olmadı, ünlü sporcular,  basketbolcular, futbolcular da kapüşonlarıyla poz verip sosyal medyada dağıttılar.

Toplumsal barış ve huzur konusundaki hassasiyetini geçen sene ifade eden Arda Turan'ın boyununa poşu bağlayıp Türkiye'yi selamlaması gerekiyor, hiç değilse bir ilk adımdır bu. 


2 yorum:

  1. Devlet denen organizma, esasinda masum insani korumak icin olusturulmustu.... gunumuzde ise sadece masum insani somurmeye yariyor... kuzularin sessizligini oynuyoruz bir nevi... kuzularin posu baglamasi ise kuzu olmaktan rahatsiz olduklari anlamina geliyor... bu durumda o kuzularin bulundugu ortamdan alinip islah edilmesi gerekiyor... kuzu kuzu hapislere yani...

    YanıtlaSil
  2. Harika bir yazı. Sadece bilgilendirici ve ufuk açıcı değil, aynı zamanda çok güzel ve akıcı bir dili olduğu için de...

    YanıtlaSil