24 Mart 2012 Cumartesi

Bazen bir şeyler söylemem gerekirse diye

Altı aydır köşe yazmıyorum. Şu son altı ayda bir kere bile köşe yazmayı özlemedim. Altı ayda, hazır yazı yazmıyorken, nitelikli bir Türk medyası orucuna da başladım. Gazetelere göz ucuyla bakıyorum, medya sitelerini hemen hemen hiç takip etmiyorum. Ayıp olmasın diye arkadaşlarımın yazılarını okuyorum ama onları bile aksatıyorum; beni anladıklarını biliyorum. Arada sırada çok yaygınlaşan tartışmaların ayrıntılarını öğrenmek için bazı yazarları okuyorum, o kadar. Mesleki deformasyon tabii, ister istemez aklıma 'Nasıl bunu düşünmezler, nasıl bunu yazmazlar' diye düşünüyorum. Sonra da kendi kendime 'Boşver' diyorum, 'Söylesen ne olur, yazsan ne olur.' Şu son altı ayda zamanında hemen her konuda benimle taban tabana zıt fikirleri olanların benimle aynı noktaya geldiğini görüp gülümsüyorum bazen. Ama arada sırada da eski, belki birkaç yıllık, yazılarıma bakıyorum ve 'Ne kadar yanlış düşünmüşüm' diyorum. Bazen de şimdi söyleyeceklerime başkalarının önce hemen şiddetle itiraz edip birkaç sene sonra aynı sözleri telaffuz edeceklerini biliyorum. Öğrendiğim şeylerden biri Türkiye'de hiçbir şeyi önceden görmemek, bilmemek gerektiği. Çoğunluk bir kanıya varmadan onu dillendirenleri Türkiye gibi ülkelerde sevmezler.

Geçenlerde Bebek Balıkçısı'nda birkaç gazeteci arkadaş yemek yerken yan masadan bir misafirimiz oldu. Bebek Balıkçısı işte, her zaman meraklı müşteriler barındırıyor demek ki. Okurumuz olan bey hepimizin ayrı ayrı hatırını sordu, hepimize ayrı ayrı hayranlıklarını belirttikten sonra 'Yazılarınızı nerede okuyacağız' diye sordu bana. 

'Artık duvar yazısı yazacağım' dedim, gülerek. 

Bir kez daha hepimize hayranlığını, bizlerin önemini belirtti. O gittikten sonra bir arkadaşım 'Biz bu abiyle her hafta yemeğe çıkalım, çünkü hiçbirimiz onun kadar yanlış düşünüp, onun kadar yanlış bakamayız, hiç değilse ona bakarak kendimizi hizaya sokarız' diye espri yaptı. O abi farkında değil ki ben artık kaybeden bir takımda oynuyorum.

Şu son altı ayda İngilizce birkaç yazı yazmak dışında hiçbir şey yapmadım. Boş vaktimi hiç nitelikli işlerle değerlendirmedim. Aksine boşluğun tadını çıkardım, ucuz televizyon dizileriyle mutlu oldum. 15 yıldır bu işi yapıyorum, bu süre içinde hiç boş kalmamıştım. Kendimi bildim bileli yazdım. Yazmamak hoşuma gitti, alıştım.

Dahası, içimden yazmak da pek gelmedi. Bir şeyler söylemek istediğimde de hep 'Amaaan boşver' diye vazgeçirdim kendimi. Açıkçası, Türkiye'nin vakit kaybettiği tartışmalara bakınca içimden bir cümlelik yanıtlarla, duvar yazılarıyla yanıt vermek gerekiyordu. Erdener Abi gibi: 

- Erdener, Atatürk diktatör mü?
- Hemen çekil diyorum!

Bu durumda yazmamak en iyisi.
Ama işte bazen insanın bir şeyler söylemesi gerekiyor. Hiç öyle ülke kurtarmak için falan değil. Büyük sözler hiç değil. Yazıyla iletişim kurmaya alışmış biri o kelimelerini ortalığa saçmak istiyor yine. Sadece kendim için. Sadece kendi içimdeki kelimeleri bir duvara yazmak için. 

Aylardır bomboş duran bu duvarı dolduracağım doğru zamanı bekliyordum. O gün bugünmüş demek ki.


4 yorum:

  1. Sonunda :)))

    Bırak,insanlar ne derse desinler,ne düşünürlerse düşünsünler...
    Önemli olan senin ne yazdığın,düşündüğün ve biz okurların yazacaklarını,düşüneceklerini çok özledik

    Türker AĞCA

    YanıtlaSil
  2. Hal böyleyken 'kaybeden bir takımda'olmak kazanç olsa gerek.
    Tugce Madayanti şen

    YanıtlaSil
  3. Seni seviyoruz güzel insan

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Oray.... Ugur MUMCU'yu ben cok sevmistim... seni de oyle sevdim... HG

    YanıtlaSil