10 Mayıs 2012 Perşembe

Sizi gidi homo düşkünü komünist itoğluitler!

Amerikan Başkanı Barack Obama'nın eşcinsel evliliğine destek veren sözlerini duyduğum anda Milk'teki rolüyle Oscar alan Sean Penn'in törendeki konuşmasına gitti aklım. O günkü yorumu biraz abartılı gelmişti ama meğerse öngörülüymüş; bugün 'Zarif bir adamı Başkan seçmiş olmakla' neden gurur duyduğunu çok daha iyi anladım:

You Commie homo-loving sons of guns! I did not expect this, but I -- and I want to be very clear that I do know how hard I make it to appreciate me. Often. But I -- I am touched by the appreciation and I hoped for it enough that I scribbled down -- so I have the names in case you were Commie homo-loving suns of guns. And so I, I wanted you to thank my best friend Sato Masuzawa. My circle of longtime support, Mara, Brian, Barry and Bob. The great Cleve Jones. Our wonderful writer, Lance Black. Producers Bruce Cohen and Dan Jinks. And particularly, as all us actors know, our director either has the patience, talent and restraint to grant us a voice, or they don't, and it goes from the beginning of the meeting to through the cutting room, and there is no finer hands to be in than Gus Van Sant.
Finally, for those -- two last finallys -- For those who saw the signs of hatred as our cars drove in tonight, and, I think that it is a good time for those who voted for the ban against gay marriage to sit and reflect and anticipate their great shame and the shame in their grandchildren's eyes if they continue that way of support. We've got to have equal rights for everyone.
And there are these last two things. I'm very, very proud to live in a country that's willing to elect an elegant man President. And a country, who for all its toughness, creates courageous artists, and this is in great due respect to all the nominees. But courageous artists who, despite a sensitivity, that sometimes has brought enormous challenge. Mickey Rourke rises again, and he's my brother. Thank you all very much.

8 Mayıs 2012 Salı

Bu sefer Ümit Kıvanç'a itiraz ediyorum

Ne acı! Ümit Kıvanç'ın adını ilk kez Taraf'tan istifa ettiğinde duyanlar var. Hatta birisi bana 'Ya o spor yazarı değil miydi, ne diye istifa etmiş ki' bile dedi. Demek ki Türkiye'de insanın köşesine çekilmesi yetmiyor, her dakika kendisini hatırlatması lazım. Yoksa ne kadar yazarsan yaz en entelektüelin bile 'yeninin' peşinden gidiyor. Bugün Taraf'taki pek çok yeniyetmeyi entelektüel sananlar Ümit Kıvanç'ın kıymetini bilmediler, eksikliğini çok hissedecekler.

Halit Kıvanç'ın oğlu olmasının yanısıra sol çevrelerin, özellikle İletişim Yayınları camiasının yakından tanıdığı bir isimdir Ümit Kıvanç. Usta bir kalem, usta bir müzisyen aynı zamanda da grafikerdir. Bir ara Bilgi Üniversitesi bünyesinde yayın yapan medyakronik.com sitesini kurup yönetmişti Kürşad Bumin ve Alper Görmüş'le. Daha sonra her zaman olduğu gibi ana yayın çizgisiyle geçinemeyip 'Haysiyet' diye bir bölüm açtı, bir süre sonra da Haysiyet kanatlandı ve Türkiye'nin ilk blog'larından biri oldu. Arşivi altın madenidir, girin keşfedin. Yıllar öncesinden bahsediyorum. Unutuldu gitti tabii. İletişim'den çıkan pek çok kitabın kapağında da imzası vardır Ümit Kıvanç'ın.

İletişim Yayınları yıllar önce bir ilanda onun kitabını 'İtiraz devam ediyor, 80'lerden 90'lara Ümit Kıvanç okunuyor' diye tanıtmıştı. Bir itirazdır Ümit Kıvanç. Her şeye ve herkese karşı, ne zaman çıkacağı şiddeti sizi vuracağı belli olmayan bir itiraz. Serdar Turgut, Akşam'ın başına geçtiğinde beraber yeni gazeteyi tasarlarken benim ısrarla yazı yazmasını istediğim bir isimdi Ümit Kıvanç. Serdar Turgut'u da ikna etmiştim, ama meğerse Ümit bana kızgınmış. Telefonla aradığımda söylemişim. Meğerse uyduruk bir yazıda, bir cafe'nin müdavimleri arasında adını yazdığım için. Önce sitemini iletti, ardından da 'Akşam'da yazıp yazmama meselesini de ayrıca konuşuruz' dedi. Ama o konu orada kapandı.

Ben Ümit Kıvanç'ı ve yazılarını severim.

Yıllar önce köşe yazarlığı yaptığı Radikal'den istifa ettiğindeki gerekçesi beni çok etkilemişti. Kitabının önsözünde bu kararını anlatıyordu: Basit yazmak istiyordu; net ve doğrudan anlamında. 'Koç ailesi istemediği için bu ülkede demiryolu gelişmedi' kadar basit. Ama bunu yazacağı bir ortam yoktu Türk medyasında o zamanlar. Bugün de yok ya...

Taraf'ta yazmasına şaşırmadım değil. Ama ilk günden itibaren bu maceranın sonsuza kadar sürmeyeceğini biliyordum zaten. O yüzden istifa edince de hiç şaşırmadım. Ümit Kıvanç bu çünkü. Kızar, itiraz eder ve gider.


Yalnız yazısında bir noktaya takıldım:
.....Bizim gazete bir defa, Muhsin Yazıcıoğlu-NTV hikâyesinde, “hah bulduk!” sendromu yüzünden çuvallamıştı. Şimdi bunun ikincisine doğru doludizgin gidiyor. Ben bu gidişe iştirak edemeyeceğim, herkesten özür dilerim...
.....diye yazmış. 'Bu ikincisi' dediği olay Taraf'ın 1 Mayıs 1977 olaylarında kontrgerillayı aklayıp solcuları suçlayan yayınlar yapması, dahası gazetecilik kurallarını ihlal ederek demeç çarpıtmaları. Ümit Kıvanç'ın her iki olayda da itirazı haklı.

Peki elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin: Taraf'ın iki büyük çuvallaması sadece helikopter olayı ve bu son 1 Mayıs yayınları mı? Bu kadar mı yani? Ümit Kıvanç'ı sadece bunlar mı rahatsız etmiş? Pes yani.

Anlaşılan Türk solu teker teker akıllanacak, biz de onların teker teker akıllanmasını bekleyeceğiz. Daha da bir şey demiyorum.

"Halil Berktay'ı Susturun" kampanyası

Güler Sabancı'nın önderliğinde Sabancı Üniversitesi epey bir zamandır her yıl Amerika'da mezunlar buluşması gerçekleştiriyor. Brookings Institution'ın gelenekselleştirdiği Sakıp Sabancı Lecture serisiyle aynı haftaya denk gelen buluşma bugüne kadar Harvard'daydı. Bu sene değişiklik olarak New York'a, Columbia Üniversitesi'ne alındı. Sabancı iyi mezunlar veriyor; okuldan ayrıldıktan sonra yıllar sonda bile alma mater'larıyla ilgili gençler. Güler Sabancı ise hep sanat ve eğitim işinden diğer her şeyden daha fazla heyecanlanıyormuş gibi.

Sabancı öğrencilerinin mezunlarının pek çoğu iyi yerlerde çalışıyor yurtıdışında, iyi gelirleri var. Hepsi özel eğitimin pahalı olduğunun bilincinde. Bu yüzden de birkaç yıldır mezunlar buluşması aynı zamanda 'burs kampanyası' olarak da faaliyet gösteriyor. Öğrencilerin bağışları başka Sabancı Üniversiteli gençlerin eğitimine harcanıyor.

Columbia Üniversitesi'nin dünyaca ünlü gazetecilik okulunun da benzer bir faaliyeti var. Dünyanın en iyisi kabul edilen Columbia J-School'un öğrenci işlerinden sorumlu dekan Sree Sreenivasan aynı zamanda bir İnternet ve sosyal medya gurusu. Facebook'taki 'Sree Tips' Amerikan medyasının önde gelen isimleri tarafından takip ediliyor, kendisi CBS'de sosyal medyayı yorumluyor ve bu işin önde gelen markası olarak kabul ediliyor. Twitter'da da epey popüler.

Öğrenciler her yıl kendi aralarında 'Silence Sree' yani 'Sree'yi Susturun' günü düzenliyorlar. Aralarında para toplayıp bir günlüğüne de olsa Sree'nin neredeyse can damarı olan sosyal medyada sessizliğe gömülmesini sağlıyorlar. Sree o gün ne tweet atabiliyor, ne de Facebook'daki status'ünü güncelliyor. Geçen sene beş bin dolar toplamışlar. Çok değil ama hiç yoktan iyidir. Bu yıl da geçen günlerde, tam da Sabancı Buluşması'na denk gelen tarihte, yine susturuldu Sree. Kazanılan para J-School'da öğrencilere burs olarak dağıtılacak.

Hazır Sabancı'yla Columbia yakınlaşmışken benim de bu buluşmadan yola çıkarak aklıma gelen naçizane bir önerim olacak: 'Halil'i Susturalım' kampanyası. Boş konuşmasıyla ve kendi şahsi tarihindeki akıl almaz dönekliğiyle ünlü ve ancak kolay devrilecek tabulara el atan hocaları Halil Berktay'ı susturmak için bir bağış kampanyası yapılsa Türkiye'nin entelektüel hayatında yarattığı kakafoninin dışında bir katkısı olmaz mı? Sussa daha kıymetli işte... 1 Mayıs 1977'yi kontgerilladan soyutlayacak kadar akıl tutulması yaşayan bir hocanın orada burada konuşmasındansa hiç değilse onu susturmak için toplanacak parayla nitelikli gençler yetiştirir Sabancı Üniversitesi. Bence Sabancı mezunlarının bu konuya eğilmelerinde fayda var. Eminim, Halil'i Susturun kampanyasına benim gibi dışarıdan da katkıda bulunacak insanlar olabilir.

Son olarak...

Benim pek umurumda değil aslında, zaten köşe de yazmıyorum diye hiçbir konuda fikrimi beyan etmiyordum çoktandır; takipçilerim farkındadır. Sonuçta dünyayı kurtarmak için köşe yazmıyorum. Ama tam da Halil Berktay'ın saçmalamalarına denk düştüğü zaman Sabancı Üniversitesi rektörü Nihat Berker'le yanyana gelince kendimi tutamadım. Nitelikli üniversite eğitiminin ne kadar zor bulunduğunu, bazı okulların ne kadar kötü olduğunu konuşurken birden ağzımdan 'En az sizin tarih bölümünüz kadar kötü' cümlesi fırlayıverdi. Nihat Hoca'nın da hoşuna gitmedi bu çıkışım tabii. 'Bizim tarih bölümümüz çok iyi' dedi, karşılıklı konuyu kapattık. Dilimin kemiği yok işte...